20 Şubat 2009 Cuma

Nobel Ödüllü Yazarımız

Nobel Ödülü ile İlgili Önemsiz Birkaç Soru

Orhan PAMUK uzun süreli uğraşlarla, kasıtlı yatırımlarla almayı düşlediği ödülü sonunda aldı. Kendisiyle gurur duyanların yanı sıra ödülün veriliş serüveninin ve yazarımızın kimliğinin gölgelediği bir buruk sevinçle vicdanı sızlayanlar da çoğunluktadır.
Bu yazıda yazarın yapıtları, romanlarının özgünlüğü veya özgün olmayışı, estetik değeri vs. hakkında yorum yapılmayacak yalnızca yazarımızın dünyanın en önemli edebiyat ödülü sayılabilecek Nobel ödülünü alışının getirdiği kafa karışıklığından doğan birkaç soru sorulacaktır.

Tüm yazarlığı ve sanatçı kimliğinin apolitik bir felsefeye oturtmuş, kulesine çekilip, anlaşılmazlığın labirentlerinde dolaşarak bir çok roman kaleme almış, çok okunmadan çok satan bir ilk yazar kimliği kazanıp şöhret basamaklarını hızla tırmanıp, yurt dışında da okunanlar arasına adını yazdırabilmiş bu değerli yazarımıza verilen ödül neden böylesi buruk karşılanmış, sokaktaki insanı neden sevindirememiştir?

Tarihin dönemeçlerinde halkımız daha önce de bir çok sancılı dönemden geçmiştir. Bağımsızlığını, yaşadığı toprakların ona aitliğini korumak adına bu halk kendisine karşı oynanan oyunları bir çok kez, çok acı kayıplar vererek geri püskürtmeyi başarabilmiştir. Yaşadığımız şu günlerde de coğrafyamız, Hıristiyan aleminin dayattığı tek yanlılıkla, bilinçli karalamalarla, hor görüyle dolu yaptırımlarının bir trajediye dönüştüğü dış politikalara sahne olmaktadır. Bu politikalar, uzun yıllara dayanan çıkar çatışmalarının birer ürünü olarak, Batı dünyasının çıkarlarını gözeten, topraklarımızda olan bitenlere yönelik tarihsel yanılgılarla dolu, halkımızın yaralarına basarak ilerlememizi isteyen, akıl ve bilim dışı isteklerle, dayatmalarla doludur. Açıkça yürütülen bir karalama kampanyasıyla kendi tarihimizi lobilerin kaprisli ve art niyetli isteklerine göre yargılamamız istenmektedir.

Öyleyse düne kadar bir çift kayda değer siyasal söz söylememiş, politik duruşu olmayan yazarımıza, malum lafları neden şimdi söylediği sorulmalıdır, öncelikle.
Sanılandan çok daha öngörülü halkımız, kendi aleyhine alınan bu ödülü neden içine sindirememiş, sahiplenememiş, aksine bunu batının yeni bir tokadı olarak algılamıştır, acaba?

Kendi ülkesinde kitapları bir çok baskılar yapan Orhan PAMUK Türkçe’nin yazarı değildir. Yaşadığı toprakların yazarı değildir. Resmi ideolojinin aksini söylenip, savunma cesaretini taşıyan bir aydın hiç değildir.

Halkının kalbini inciterek almayı başardığı bu ödül verilirken yapılan açıklamaya göre koca koca romanları dururken anı kitabındaki melankolik şehir anlatılarına paha biçilmiş, bu da yazarlık serüveninin ödülü verenlerce de yeteri kadar anlaşılıp doğru yorumlanamadığını göstermiştir.
Öyleyse sorulacak bir diğer soru da şudur: Değerli yazarımız bu ödül uğruna nelerden ödün vermiştir?

Ucuz bir reklâm markasına dönüştürülerek Türkçe’ye değil, Türk halkına değil sadece Batı dünyasının siyasal yaklaşımlarına çanak tutarak söylemler geliştiren bir isme verilmiş olan bu ödül neden ünlü yazar, aydınlarımızca bu kadar alkışlanmış, alınış serüveninin üstü örtülerek, sonuca bakalım, şeklinde yorumlanmıştır? Neden şimdi bu kimi aydınlarımız tarafından tarihimizi bize dayatılanlara göre yorumlamak bir demokratlık olarak algılanmaktadır? Kendi tarihi kadar dünya uluslarının tarihini de objektif olarak değerlendirmek bir aydının, yazarın, tarih bilimcinin ilk insanlık görevlerinden biri değil midir? Bize soykırım gibi ağır bir yakıştırmayı haksızca layık görenler neden dönüp de kendi geçmişlerini hiç sorgulamazlar? Batının akılcı yaklaşımı neden kendi çıkar ilişkilerine göre rüzgâr almaktadır? Önümüze ısıtılıp ısıtılıp getirilen, iç meseleler, azınlık hakları, ulusal bağımsızlığımızı zedeleyebilecek oldu bittiler, özgürlük, demokrasi gibi saf kavramlara dayandırılırken, kültürel aydınlanmaların beşiği olmuş bir ülkede, bir düşüncenin aksini savunmanın suç olacağına yönelik yasalar çıkartmak, nasıl bir demokrasi anlayışıyla bağdaşabilir?

Aydınlarımız, yazarlarımız bu halka kendilerini çok iyi bildikleri doğruları söylemek zorundadır. Aksi durumda halkımıza karşı oynanan oyunların, bu büyük yalanın bir parçası olmak, yıllar sonra adınızın yanında bir kara lekenin belirginleşmesine neden olacaktır.

Neyse ki sayıları gittikçe azalsa da hâlâ kendi çıkarlarını halkının, vatanın çıkarları üzerinde görmeyen aydınlarımız, yazarlarımız, bilim insanlarımız vardır. Sorulması gereken soruları cesurca sorup, doğru yanıtları arayacaklarına olan güvenimiz sonsuzdur.

Yazarımızı aldığı kutsal ödülden dolayı tebrik ederek bitirelim birbirini doğuran bu ve benzeri bir çok soruyu...




Nilüfer ALTUNKAYA

2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder